Neydi o günler... On binlerce yüreği bir olduğu, sahada mücadele eden Aslanlarla kaynaştığı, rakiplerinin üzerine kabus gibi çöktüğü o günler. Mecidiyeköy’den tüm Türkiye’ye, hatta tüm dünyaya dalga dalga yayılan o müthiş coşku. Ve coşkunun doruğa çıktığı o müthiş zaferler. Tarihin yapraklarında yerlerini alan unutulmayan maçlar. Ali Sami Yen Stadı’nda o kadar çok yaşandı ki bunlar... Tarifi mümkün olmayan mutluluklar. İşte size bunlardan sadece birkaçı. Çünkü Galatasaray’ın zaferlerle dolu Ali Sali Yen Stadı maçları sayfalara sığmaz....
14 yıl sonra gelen büyük zafer!
Tarih 7 Haziran 1987. Ali Sami Yen Stadı’nda büyük bir heyecan var. Rakip ise Eskişehirspor. Tribünlerde büyük bir heyecan var. Niye mi? Çünkü 13 yıllık özlem bitmek üzere... 35 haftalık mücadelenin sonunda, alınacak tek bir galibiyet Galatasaray'ı şampiyon yapacak. Daha iki hafta önce kaçtı denilen şampiyonluk, Beşiktaş'ın önce Malatya'ya yenilmesi, ardından Denizlispor'a puan kaptırmasıyla yeniden Cim Bom'un avucunun içine gelmiş... Artık iş, alınacak tek bir galibiyete bakıyor...
Çekilen sıkıntıların biteceğini anlayan Alman teknik direktör Derwall’in gözlerinde artık mutluluk var. 40 bine yakın seyirci, dev bayraklar ve hiç bitmeyen tezahüratlarla şampiyonluğa itiyor futbolcuları...
19. dakikaya girilirken bir frikik kazanıyor Galatasaray. Topun başında Cevad Prekazi var. Vuruyor ve skoru 1-0’a taşıyor... İkinci yarı Muhammet'in topukla attığı gol Galatasaray'ı rahatlatıyor. Ama sadece 5 dakika sonra Nedim'in vuruşunda herkesin nefesi tutuluyor. Skor şimdi 2-1...
O hiç bitmeyecek gibi gelen 34 dakika Aykan Köseoğlu'nun son düdüğüyle bitiyor. Galatasaray tam 13 sezon aradan sonra nihayet şampiyonluğa ulaşıyor. Sarı-kırmızılı taraftarlar Türkiye'nin dört bir yanında sevinç gösterilerine başlıyor, Galatasaray camiası şampiyonluğu doyasıya yaşıyor... Bu tüm Avrupa’yı sarsacak Galatasaray’ın ayak seslerinin habercisi. Bu Galatasaray’ın zincirlerini kırdığının, artık kimsenin onu tutamayacağının ifadesi.
Beş! Beş! Beş! Beş!
İşte Efsanenin tüm Avrupa’ya ilk kez gözdağı verdiği an. İşte inanmanın, savaşmanın bedeli. Bu maç unutulur mu! Tarihler 9 Kasım 1988’i gösteriyor, rakip ise Neuchatel.
Mustafa Denizli yönetimindeki Galatasaray, İsviçre'de hiç de hak etmediği bir skorla sahadan 3-0 yenik ayrılıyor. Mustafa Denizli soyunma odasında futbolcularına çok sakin bir sesle, "Bu takımı İstanbul'da eleyeceğiz. Siz onlardan çok daha iyi futbolcularsınız" diyor... Ve maç başlıyor... Ali Sami Yen'de koltuk ya da boşluk görünmüyor. Her yer insan dolu... İlk maç, 3 farklı kaybedilmiş olmasına karşın, sarı-kırmızılı taraftarlar inançlı. Gol perdesini 20. dakikada Uğur aralıyor. Ve ilk yarı bu golle sonuçlanıyor. Cezası nedeniyle tribünde tel örgülerin ardından maçı seyreden Denizli inanılmaz futbol zekasıyla maçın her anını kontrol ediyor, devre arasında oyuncularına tur için gereken taktiği veriyor...
İkinci yarı başlarken müthiş bir uğultu var statta. 50. dakikada istenmeyen olaylar çıkıyor. Kendini bilmez birinin attığı madeni paralar yan hakeme ve İsviçreli bir oyuncuya isabet ediyor. Maç duruyor... 10 dakika sonra tekrar başlıyor. Ama ortam çok gergin... Sonra sahneye Prekazi-Tanju ikilisi çıkıyor. Yugoslav futbolcunun inanılmaz paslarına müthiş vuruşlar yapıyor Tanju... 2-0, 3-0 derken Tanju'nun harika kesmesiyle fark 4'e çıkıyor.
Neuchatel toparlanmaya çalışıyor ama olmuyor. Tribünler “Beş! Beş! Beş!” diye bağırıyor. Uğur'dan bir gol daha... Şimdi durum 5-0...
Hakemin bitiş düdüğüyle birlikte bütün Türkiye ayakta... Maçı radyodan anlatan TRT spikeri Levent Özçelik'in gözlerinden yaşlar dökülüyor. Galatasaray artık çeyrek finalde...
Maçtan sonra İsviçrelilerin her tür ayak oyunu fayda etmiyor. Sahamız iki kere kapatılsa da Galatasaray Türkiye'nin makus talihini yeniyor ve Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda çeyrek finale adını yazdırıyor... Hem sahada hem masada...
Yürekler durma noktasında...
İnanmanın başarmanın yarısı olduğunun bir başka ispatı da 3 Kasım 1999 günü Milan’la oynanan maçtır. Maçın 90 dakika olduğunun ve G.Saray’ın her an her şeyi yapabileceğinin. Maç öncesinde morali bozuk, canı sıkkındır Galatasaray'ın... Şampiyonlar Ligi'ne bir kez daha veda hazırlığı yapıyor. 5 maçta alınan 4 puanla da grubun son sırasında... Rakip de dünyanın en güçlü ekiplerinden Milan... Terim'in öğrencileri, Ali Sami Yen'deki maça iyi başlamaz. Ukraynalı Shevchenko ortayı yapar, Weah gelişine vurur. Taffarel çaresizce topu ağlardan santraya doğru atar... Terim sinirli, seyirci umutsuz... Ama henüz her şey bitmiş değil... Sağ kanattan Hagi'nin kullandığı kornerde Ümit topu Capone'nin önüne indiriyor. Brezilyalı savunmacı da skoru eşitliyor...
İkinci yarıya da golle başlıyor İtalyanlar. Albertini'nin pasında Giunti topu Taffarel'in üstünden ağlara bırakıveriyor... Ardından Galatasaray savunmayı bırakıp tüm hatlarıyla saldırıyor. İmparator Fatih Terim yine de ümidini yitirmiş değil. Yorulan Hagi'yi 66. dakikada kenara alıp Hasan Şaş'la hızlandırıyor oyunu. 4 dakika sonra Popescu'yu çıkarıp Ergün'le orta sahayı kalabalıklaştırıyor. Yetmedi, 76'da Marcio'yla son kozunu oynuyor.
Dakika 86... Milan hala 2-1 önde. Bu sonuç İtalyan ekibini Şampiyonlar Ligi'ne taşıyor, Galatasaray'ı ise Avrupa Kupaları'nın dışına itiyor. Ergün soldan ortasını yapıyor. Hakan Şükür uzanıp, o sayısız kafa gollerinden biriyle skoru eşitliyor.
Dakika 90... Şimdi durum 2-2. Bu sonuçla Galatasaray yine Avrupa'ya veda ediyor. Ama Milan da Şampiyonlar Ligi'nden UEFA'ya düşüyor... Bu kez sağdan gelişen bir atak. Ümit'in ortasına Hakan yine çıkıp vuracak. Costacurta'nın müdahalesiyle Hakan yere iniyor, İspanyol hakem Nieto da penaltıyı veriyor... Ali Sami Yen'de kalpler durma noktasında... Ümit büyük bir soğukkanlılıkla geliyor ve Abbiati'yi terse yatırıyor... Santra yapılırken Nieto düdüğünü çalıyor ve Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanacağı yoldaki kader maçını bitiriyor... Şampiyonlar Ligi'ndeki zorlu H Grubu'nu üçüncü tamamlayan Terimli Galatasaray, UEFA Kupası 3. turundan Avrupa macerasına devam ediyor. Ve kupayı havaya kaldırmasını da biliyor. Bu maç hiç unutulur mu..
Matador Cim Bom
Tarih yaprakları bu kez 3 Nisan 2001’i göstermektedir. Rakip ise dünyanın en pahalı takımı Real Madrid. Ancak maçın başında işler yolunda gitmez. Monaco'da 2-1 mağlup ettiği Real Madrid karşısında Ali Sami Yen'de ilk yarıyı 2-0 yenik kapamanın şaşkınlığı vardı bütün futbolcularda.
Lucescu yine de sakindi. Futbolcularına aynen şöyle söyledi: "Sanki skor 0-0 gibi başlayın. Savunmayı unutun. Herkes 5 dakika içinde golü bulmayı düşünsün". Taraftar da UEFA şampiyonundan umudunu kesmemişti. Hep bir ağızdan, "Buraya gelin, söz verin" diye bağırdılar, futbolcuları motive ettiler... Ve ikinci yarı başladı.
UEFA şampiyonu daha ilk dakika içinde rakip ceza alanı içinde baskıyı kurmuştu. Bir hızlı akın, bir ters çalım sonrası Makhelele, Hasan Şaş'ı düşürüyor, İtalyan hakem Collina penaltıyı veriyordu. Ümit Davala'nın vuruşu tribünleri heyecanlandırmıştı.
Ardından tekmeye kafasını uzatarak bir topu kapan Fatih mükemmel bir pas veriyor, Hasan Şaş da bunu affetmiyordu. Şimdi skor 2-2 olmuş, İspanyol takımı şaşkına dönmüştü. Dünyanın en pahalı futbolcusu Luis Figo ortalarda yoktu. Ama Hasan Şaş ile Fatih Akyel'in şovu devam ediyordu. 76. dakikada yine Fatih sağdan götürdüğü topu ortalıyor, Mario Jardel nefis bir kafayla Casillas'ı avlıyordu. Galatasaray 2-0 geriye düştüğü maçta 3-2 öne geçmiş ve dünyanın en büyük takımlarından birini şoka sokmuştu. Kalan dakikalarda Jardel'in bir kafası daha ağlarla kucaklaşacak ama gol sevinci "ofsayt" bayrağına takılacaktı.
Collina'nın bitiş düdüğüyle san-kırmızılı takım, hem tarihinin en görkemli maçlarından birini noktalıyor hem de 6 ay içinde ikinci kez Real Madrid'i yenip Avrupa'nın gündeminde ilk sıraya oturuyordu. Nede olsa o bir Avrupa deviydi...
(Yapı Kredi Yayıncılık tarafından yayımlanan “Galatasaray Tarihi” adlı kitaptan yararlanılmıştır.)